ben hüznümü hüzünle dağıtmayı seçerim genelde. kendi hüznüme çok boğulduğum zaman dünyada uğruna üzülecek şeyler gelir aklıma, artık benim küçük derdimin pek bir anlamı kalmamıştır. zira uğruna ağlanacak çok sebep var...
sonrasında ise sayın @mdblue ağlamanın verdiği ferahlık o hüzün bulutlarımı dağıtır, sorduğunuz şey buydu sanırım :) benim cevabım ağlamak oluyor öyle ise
dağıtmaya çalışmıyorum aslında, bunu yapmaya çalışırken daha da arttırıyorum çünkü. zamana bırakıyorum bende. bir süre beraber yaşıyorum onunla, hayatın akışı hafifletiyor bir süre sonra da unutturuyor zaten. Hz. Mevlana'nın dediği gibi 'iyi ki geçiyorsun zaman. ya acının en derinime işlediği bir anda donsaydın.'
Geçen bir şeyler okumuştum budizmle ilgili onların 4 temel ilkelerinden ilki dukkha yani 'acıyı çekmek.' Doğarken ciğerine oksijen girer acı can verirken acı yaşlılık acı hastalık acı lezzetlerin yok olması acı acı acı acı...Hayat mutlak iyi hakikatlerin olduğu bir yer değil olsa ilahlık vermemiz gerekirdi. Sürekli bir çalkantı değişim dönüşüm içerisinde elbette, arızi olduğu için olmalı. Eğer bunlar olmazsa zaten sıkıntı çünkü bu sefer bu imtihanlar zorluklar meşakkat külfet olmazsa yaşamın kıymetini anlayamayız hayatımızın değerini arttırmayız. Bir şey ancak zıddıyla çarpışınca bilinebilir, anlaşılabilir. Hal böyle iken bizim acılara lüzumsuzca sanki yakınınca geçecekmiş gibi feryadu figan etmek yerine tam tersine onu yüklenmek hayatı olduğu gibi kabullenmek acısını çekmek gerektir. Bence ancak bu sayede insan hüzünden tam olarak sıyrılabilir
Sizin Hayır bildiklerinizde şer, Şer bildiklerinizde hayır vardır. ALLAH bilir, siz bilemezsiniz Bakara Suresi 216
“Muhakkak ki her güçlükle beraber bir kolaylık vardır, gerçekten güçlükle beraber bir kolaylık vardır” İnşirah suresi 5,6
Arkadaşlar biraz uzun ve çokca dini içerikli olmuş olabilir mazur görün çokca uğraştığım bir mesele olduğundan uzunca yazayım dedim
Birkaç yıl önce yazdığım günlüğümü okurum.Sonra kendime yaptığım haksızlıkları fark ederim.Bazen küçücük detaylara umut bağladığımı görürüm ve yine bu umutlar yüzünden kırıldığım zamanları...Sonra düşünürüm biraz ve yine aynı hataları yaptığımı anlarım.Kendime yaşattıklarım için kendimden özür dilerim ve daha daha fazla üzülmemin yine kendime yaptığım bir haksızlık olduğunu fark ederim.
Yürüyüş yapıyorum. Yürüyüş yaparken başıma gelmeyen kalmadı. Ölüme birkaç adımım kaldığı zamanlar oldu, doktor uzun yürüyüşleri kısıtlamamı söyledi ama yine de yürümekten vazgeçemedim. Hüzünden çok uzak bir mizacım var. Maalesef hayata beni üzme deseniz dahi bazı şeyler üst üste gelebiliyor.
İşe yarıyor mu bari,ben lisedeyken bütün kötü duygularımı yazar, içimi döker sonra gider yakardım o sayfaları.bu koşuşturmada artık duygularımıza zaman ayıramıyoruz mu ne?
ankaradaysam tam şu saatlerde çıkıp bahçeli sokaklarında hüzünlü şarkılar dinleyip hafif hafif ağlayarak yürüyorum. siz ağlamayadabilirsiniz ama bu işin raconu böyle. öneririm :') evde ise çayımı alıp camın önüne geçiyorum ve çevreyolundan geçen otobüslerin, arabaların içindeki insanların hikayelerini, hayatlarını düşünüyorum. sonra kendi kafamda bir seyler kuruyorum onlara dair. o arada uçuyor zaten aklımdan her şey