bir ikea mağazasında, hanımla beraber çocuğa karyola bakıyor olmak... karşı reyonda kalpli yastıkları görünce bi romantiklik yapma isteği...
belki ismini duymamışsınızdır fakat eurovision'da türkiye'mizin en underrated parçasının “pınar ayhan - yorgunum anla” olduğunu düşünüyorum. tavsiye ederimm :')
seven insan sevdiğine gül versin, gülü yoksa da gülüversin :)
“eğer kalbinde birisi bile çiçek açtırabildiyse, onun hatrına kalbini talan ettirme ve hayatta değilsen, umarım toprağına güller getirecek vefalı insanların vardır.”
bir kutu içerisinde manâsı yüksek birtakım küçük eşyalar. bunlar, bir adet kuran-i kerim, birkaç altın çikolata, bir kurşun kalem ve dolma kalem, kitap ayracı, görüntüsü hoş bir taş, küçük bir çerçeve içinde aile fotoğrafımız ve minik bir hediye kartı. kartı açıp baktığımda üstünde aynen şunlar yazıyordu:
“sokrateslacığım, hayatın bu kutudaki çikolatalar kadar tatlı, taş gibi dayanıklı olsun. kuran'ın ve dinin yolunu açsın. fotoğraftaki gibi ailen her daim yanında, kitapların ve elindeki kalemin yoldaşın olsun. doğum günün kutlu olsun”
bir aile dostumuzdan gelen bu hediye, hayatımın sonuna kadar unutulmayacak.
“sokrateslacığım, hayatın bu kutudaki çikolatalar kadar tatlı, taş gibi dayanıklı olsun. kuran'ın ve dinin yolunu açsın. fotoğraftaki gibi ailen her daim yanında, kitapların ve elindeki kalemin yoldaşın olsun. doğum günün kutlu olsun”
bir aile dostumuzdan gelen bu hediye, hayatımın sonuna kadar unutulmayacak.
çok güzel günlerdi. daha sonra aynı poz birinin yerine fotoğrafını koyarak gerçekleştirildi. sonra biri daha... veda edenler mutlu bir şekilde gider iken burada kalanlar birbirinin değerini bilmekten aciz, savrulup gitmekte dünyanın karmaşaya sarmış meşk bağlarında.
performans/fiyat oranı çok düşük olsa da, benim en rahat ettiğim ayakkabımsı terlik çeşididir.
iyi bayramlar sayın sözlük. biliyorum bugün bayram değil ama uyandığımdan beri mükemmel bir mutluluk var üzerimde. hem bilirsiniz, ben gibilerine her nefes aldığımız gün bayramdır :)
Ahahahha çok hoş. :) iyi bayramlar sayın sokratesla, bana da her gün bayram.
teşekkürler sayın mdblue bayramımız kutlu olsun :)
ananaslı pizza yapan yer önerilerinizi alabilirim. çünkü çok ihtiyacım var :')
İl forno yapmıyor mu?
hiçbir fikrim yok hocam :')
il forno yapıyor. adı hawaii pizza yanlış hatırlamıyorsam. hayatımda sadece bir kez yediğim için il forno mu becerememiş yoksa olması gereken tadı mı bu kadar kötü anlamadım ama allah affetsin çok kötüydü :d
çok teşekkürler bilgilendirmeniz için sayın parcalibulutlu :)
Ricalar efenim :)
“şu yalan dünyada ne var, yaşamadan öğrenilen?”
tost. çıtır çıtır bir türlü ağzımda durmayan ekmek yerine ertesi güne kalan ve yumuşacık olan tostların hastasıyım.
canan ergüder'i savcı esra olarak tanıdığımız, efsane bir ankara polisiye dizisi.
bulaşık makinesine tabakları dizerken tam olarak tabak boşlukları kadar tabağın olduğunu fark etmek.
yanlış süreli yapıldığında dehidrasyon sonrası ölüme kadar götürebilecek, fakat insanların sanki bir asır önce ırkçılık yapmamış gibi daha koyu olmanın daha güzel olduğu içgüdüsü yüzünden yaptıkları davranıştır.
birinin dokunurken derime değmeyip derideki ince tüylere değmesi... yine bi tuhaf oldum.
tüm fotokopinin altını çizen ama eminim ki hiçbir şey anlamayan, cırt cırt cırt her an çantadan bir şeyler çıkaran veya geri koyan tiplerdir.
Badana mı yapıyorsun arkadaşım, dememek için kendimi zor tuttuğum tiplerdir :)
baba olmak, sanki bana kil sanatıyla uğraşmak gibi geliyor. baba olduğunda ortaya çıkardığın şey, tamamen senin ellerinde ve şekillenmeyi bekliyor. zaman zaman onu kırarsan, dikkatli ve özenli davrnamazsan, en önemlisi ne yapacağını da bilmezsen bu sanatta başarılı olamazsınız.
bazı kadınlar, chandler bing'in monica'ya dediği gibi; daha çocuğu olmadan anne olurlar. daha çocuğu olmadan...
açıklandığı andan itibaren “çok şükür okul açılıyor” tepkisi verdiğim, aşı olduğum için de beni çok etkilemeyecek bir kuraldır.
yeni tanıştığım kişilere aşırı meraklı bakışlarımla tanıyabilirsiniz beni. kıyafetinden, duruşundan, el hareketlerinden, mimiğinden, gülüşünden ve daha fazlasından tanımaya çalışırım insanı hep gözlemleyerek. önyargılarımızı biraz yenmeye de çalışıyoruz diyebiliriz.
benim naçiz vücudum bir gün toprak olacak, fakat türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. bu söylediklerim hakikât olduğu gün, türk milleti'nden ve tüm medeni beşeriyyetten tek bir dileğim vardır:
beni hatırlayınız.
büyük gazi'ye en derin saygılarla...
beni hatırlayınız.
büyük gazi'ye en derin saygılarla...
çok da şaapma.
kek yaparken kekten çok kapta kalacak olan çiğ hamuru yiyecek olmanın heyecanına sahip olmak :)
keşke kek yaparmış gibi yapıp sonra çırptığımız kaptaki o kakaolu şeyi yesek komple.hiç pişirmesek.
en büyük hayalim tamamen bi kalıbı çiğ çiğ yemek sayın alpagumrnky. bir gün beraber yapalım :)
Bana uyar ama hamaratlığım kek va konusunda yok. Ben genelde yemek yaparım ev arkadaşım da kek,pasta vs. Önce bu konuyu söyleyeyim de.ama yeme konusunda ciddi yardımım dokunur.ben varım.
ben de keki yapıyorum o zaman, anlaştık :)
Söz mü gkddkj
sözz ksksdkk
tüm cerrahların tüm ameliyatlara girmesi ve hastanede başka ameliyat veya başka cerrah bulunmaması :)
miyokardit.
kalp duvarı iltihabı demektir.
kalp duvarı iltihabı demektir.
Endokardit ve perikarditi de ekleyelim. Burayı bitirelim o zaman. ;)
teşekkür ederizz :)
Ne demek, ben teşekkür ederim. :)
masanın üzerinde bir yorgun bardak altlığı, uzun zamandır kullanılmayan tozlu kalemler kalem kutusunda... en son ne zaman bu ışığa karşı koyduğunu hatırlamıyordu. belki de yatmamalıyım artık, diye düşündü. hayatının son gecelerinden biri olduğundan habersiz bir şiir yazdı sigara kutusuna dokunmadan önce. yarın sabah enginar yemeği yapayım kendime, çok sağlıklı olur hem diye aklından geçirdi. öyle ya, 19'unda baba evinden ayrılalı beri çok sağlıklı sayılmazdı. bunları düşünürken yaktığı sigarasının dumanının loş masa ışığı çevresindeki dansıyla kendine geldi. bu zamana kadar ne yapmıştı? çok fazla rus romanı okuyorum, hep ondan oluyor bunlar, diye telkin etti kendisini. huzursuzdu genellikle; bilmiyordu, ah bir bilseydi zamanını...
bir şey yap, insanlara söyleme. bir yer gez, söyleme. fotoğraf çek, kimseye gösterme. insanlar güzel şeyleri mahveder.
“kim bilir sen benim halimde, sakinliğimde ne buldun
ben ise yorgundum, kendi kendime sokuldum
uyuyakaldım. aklımın iplerini saldım
o giderken bir an durup peşinden baktım.”
ben ise yorgundum, kendi kendime sokuldum
uyuyakaldım. aklımın iplerini saldım
o giderken bir an durup peşinden baktım.”
bu aralar teknoloji nereye kadar ilerleyecek diye çok endişeleniyorum. bir dünyanın ortasına doğduk ve bu hepimizin daha toy olduğu bu mekanda baya trajikti. zamanlar ayak uydurur hale geldik ve sonu hakkında çoğumuzun bir fikri yok. ilahi bir güç değil, sonsuza kadar ilerleyeceğini zannetmiyorum. bir gün, bir gün gerçekten dünyadaki son damla su kuruyacak, son hayvan ölmüş olacak ve o günün sonrasında ne yapacağız merak içerisindeyim.
bu başlığı öğrendiğimiz ilginç tarihi hikayeleri anlatmak için kullanabiliriz diye açıyorum, başlatayım.
1700'lü yıllar... lale devri ile yurt dışına iyice açılan osmanlı devleti bir gün sarayda özel bir konuğunu ağırlamakta. fransız istanbul büyükelçisi... büyükelçi için her şey tam tekmil hazırlanır, padişah, saray ahalisi ve onlara hizmet edecek, musiki ifade edecek insanlar hazırda.
büyükelçi gelir, padişahla hasbihal derken sıra musiki faslına gelir. büyükelçi fransa ile türk musikisini kıyaslar iken “bizdeki valse sizin musikiniz erişemez” der. padişah da bir an bile düşünmeden “bizde de vals vardır efendim, isterseniz saray baş çalgıcısına soralım” diye cevap verince baş çalgıcı dede efendi “vardır tabii, fakat bugün yoruldum, sizi yarın davet edip valsimizi çalmak isterim” der.
dede efendi bir kez söz vermiştir ama vals olmayan bir musikiden nasıl vals çalacaktır? hemen semtindeki fransız meyhanecinin yanına koşar. o gece meyhaneciden sabaha kadar 'vals nedir? nasıl bestelenir?' öğrenir ve sabaha kadar bir vals parçası besteler.
ertesi gün gelen büyükelçi kulaklarına inanamaz çünkü bu dinlediği vals, hayatında dinlediği en iyi valslerdendir.
işte dede efendi'nin, diğer bir ismiyle hammamizade ismail efendi'nin ilk bestelediği ve tarihimizdeki ilk vals parçası “Yine bir gül-nihâl aldı bu gönlümü” böyle ortaya çıkar.
“yine bir gül-nihâl, aldı bu gönlümü
sim ten, gonca fer; bi-bedel ol güzel
ateşin ruhleri yaktı bu gönlümü
pür edâ, pür cefâ; pek küçük, pek güzel...”
1700'lü yıllar... lale devri ile yurt dışına iyice açılan osmanlı devleti bir gün sarayda özel bir konuğunu ağırlamakta. fransız istanbul büyükelçisi... büyükelçi için her şey tam tekmil hazırlanır, padişah, saray ahalisi ve onlara hizmet edecek, musiki ifade edecek insanlar hazırda.
büyükelçi gelir, padişahla hasbihal derken sıra musiki faslına gelir. büyükelçi fransa ile türk musikisini kıyaslar iken “bizdeki valse sizin musikiniz erişemez” der. padişah da bir an bile düşünmeden “bizde de vals vardır efendim, isterseniz saray baş çalgıcısına soralım” diye cevap verince baş çalgıcı dede efendi “vardır tabii, fakat bugün yoruldum, sizi yarın davet edip valsimizi çalmak isterim” der.
dede efendi bir kez söz vermiştir ama vals olmayan bir musikiden nasıl vals çalacaktır? hemen semtindeki fransız meyhanecinin yanına koşar. o gece meyhaneciden sabaha kadar 'vals nedir? nasıl bestelenir?' öğrenir ve sabaha kadar bir vals parçası besteler.
ertesi gün gelen büyükelçi kulaklarına inanamaz çünkü bu dinlediği vals, hayatında dinlediği en iyi valslerdendir.
işte dede efendi'nin, diğer bir ismiyle hammamizade ismail efendi'nin ilk bestelediği ve tarihimizdeki ilk vals parçası “Yine bir gül-nihâl aldı bu gönlümü” böyle ortaya çıkar.
“yine bir gül-nihâl, aldı bu gönlümü
sim ten, gonca fer; bi-bedel ol güzel
ateşin ruhleri yaktı bu gönlümü
pür edâ, pür cefâ; pek küçük, pek güzel...”
kesinlikle rast makamı orijinal bestesi dinlenmeyi hak ediyor, rica ederim :)
3/4'lük ölçüsüyle tam bir vals gerçekten. çok güzel bir hikayeymiş. teşekkür ederiz. :)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?